Eski zamanlarda 3 şifacı kardeş yaşarmış.
Kardeşlerden en küçüğü hastaları için ilaçlar hazırlar, tedaviler üretir, masajlar yapar,
en büyük acıları en gösterişli şekilde dindirirmiş. Ünü memleketin dört bir yanına yayılmış. Ortanca kardeş, hastalığın belirtilerini görür görmez yok edermiş.
Ünü, kendi mahallesine kadar ancak yayılmış. En büyük kardeş ise hastalıkları adeta oluşmadan hisseder, hastaları hiçbir şeyden muzdarip olmadan tüm belirtileri engellermiş. Hastalıkları peşinen engellediği için adı pek bilinmezmiş.
Neden böyle başladık?
Biz de Plantero olarak dokunabileceğimiz tüm hayatlarda, o ‘büyük abi’ olmak istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki tıpkı bize ilham olan bu hikayedeki gibi sağlıklı beslenerek vücudumuzun kendini korumasını, daha dirençli olmasını sağlayabilir,
potansiyel rahatsızlıkları kendimizden ve sevdiklerimizden uzak tutabiliriz.
Doğadaki yerimiz ne?
Aslında Plantero’yu kurarken, her şeyden önce doğadaki yerimizin ne olduğunu anlamaya çalıştık.
Ayağımızı toprağa bastığımızda hissettiğimiz rahatlamayı düşündük. Sonbaharda sarıya dönen ağaç yapraklarını düşündük.
Hayvanlar ve bitkilerle olan iletişimimizi düşündük.
Beslenme şeklimizin bedenimize ve ruhumuza olan etkisini düşündük.
Nihayetinde, yeryüzü ile olan ilişkimizi yeniden değerlendirerek ilerlemeye başladık.
Dünya gerçekten de her şeyiyle, insanoğlu için mi yaratıldı?
İklim krizi, nesli azalan türler, artan insan nüfusu, kısıtlı dünya kaynakları ve tüm bunların içinde, günlük hayatımızda yapacağımız küçücük değişimlerle yaratacağımız kocaman etki…
İşte bizi en çok heyecanlandıran bu. Çünkü doğada iyileşip, doğanın nimetleriyle doyuyorken
onu korumak da bizim sorumluluğumuzda. Ve biz bu konuda üzerimize düşeni,
doğa dostu vegan gıdalar üreterek yapmak istedik.